27 Şubat 2012

Çocuklar için eğlenceli bir aktivite...

Bugün Tuna ile el, göz ve ağız koordinasyonu için faydalı bir aktivite yaptık.
  


Önce koli bantından yol oluşturdum. Hafif olması sebebiyle eski bir tokanın ponponunu kullandım. Bu ponpon olmasaydı kağıttan yada folyodan top yapacaktım. Üflemesi içinse bir pipet kullandım.




















Tuna topu yolda tutmaya ve yürütmeye çalışırken çok eğlendi kıkır kıkır güldü :)


  

Ama onun en sevdiği oyunlar genelde araba ve kamyon oyunları olduğu için, yolu bir otoyola çevirdiği zaman öncekinden daha çok eğlendi :)

Çok basit ama bir o kadar eğlenceli bir aktivite oldu. 

24 Şubat 2012

Fotografium Canon 600D hediye ediyor...

Fotografium Canon 600D profesyonel fotoğraf makinesi hediye ediyor! Yarışmaya katılarak Canon 600D Manfrotto tripod ve Kata sırt çantası kazanma şansı yakalayın! http://blog.fotografium.com/fotografium-canon-600d-hediye-ediyor/ sayfasını ziyaret ederek yarışma hakkında diğer bilgilere ulaşabilirsiniz.


Bende çekilişe katıldım. İnşallah çıkar :)

23 Şubat 2012

Yuva sorunsalı...



Tuna 3 yaşını doldurduktan sonra artık yuvaya gitmesi gerektiğinin sinyallerini vermeye başlamıştı. Zaten bizde öyle olması gerektiğini biliyorduk ve evde artık ona yetmediğimizin farkındaydık. 
Doğduğundan beri çok sosyal ve girişken bir çocuk olduğu için bize göre Tuna yuvadan çok hoşlanacak, gitmek için can atacaktı. Maalesef işler hiç de beklediğimiz gibi olmadı. 
Birkaç ay önce uzun araştırmalar sonucu bir yuvada karar kıldık. Yarım günle başladık. İlk gün her şey çok iyiydi. Öğretmenine sevgi gösterilerinde bulunarak mutlu mesut girdi kapıdan. Beni hiç aramadı. Oh dedim ne güzel hiç sıkıntı yok. 
Tabi bende yıllar sonra kendime ayıracağım özgür birkaç saat bulmuşum uçuyorum havalara :) Hatta avm den kuaföre oradan arkadaşlara kafamda her güne bir plan yaparak zaman geçiriyorum. Derken Tuna birkaç gün sonra evden çıkarken gitmek istemiyorum demeye, daha sonraları dudaklarını büzmeye, daha sonrada salya sümük ağlamaya başladı gitmeyeceğim diye. 
Öğretmenlerinin anlattığına göre yuvada çok mutlu hiç sorun yok arkadaşlarıyla çok uyumlu. 1 ay kadar ağlaya ağlaya götürdük alışır diye. Tabi yuvanın pedagoguyla işbirliği  içindeyiz sürekli. En sonunda Tuna gece uykusunda anne gitmeyelim diye bağırmaya başlayınca bıraktık yuvaya gitmeyi. Pedagogun dediğine göre çalışmayan annelerin çocukları evde anneleriyle oldukları için, anneler her dediklerini yaptıkları için! (bu bizde geçerli değil sınırlar çizilmiştir) ve evde çok mutlu ve güvende hissettikleri için evin dışında bir yerde kurallarla yaşamaya tepki gösterebiliyorlarmış. 
Şimdilik yuva olayı bizim için askıda. Daha sonra tekrar denemek üzere ayrıldık maalesef. Ama itiraf edeyim bu durum beni çok korkutuyor. Ya ileride okula da gitmek istemezse...  

17 Şubat 2012

Bir çocuğu mutlu etmek...


Bir çocuğu mutlu etmek ne kolay. Bu bazen bir öpücük, bazen neşeyle oynanan bir oyun, bazen de bir muffin olabilir. Biz bayıldık bu muffinlere. Tarif buradan.




16 Şubat 2012

Bensiz bu dünya ne yaparmış?

Geçenlerde izledim. Gülmesiyle orantılı para kazandığını düşündüğüm kadının programında (gerçekten adını hatırlayamadım şimdi) Yaşar Nuri dedi ki; insan bu dünyaya gelip bir böcek gibi yaşayıp ölüp gitmemeli. Ardında bir eser bırakmalı, insanlığa katkısı hayrı olmalı. Bencilce yaşayıp göçmemeli. Bunun gibi bir cümleydi işte. Bana göre haklı ama benim böyle derin mevzulara karşı her an kendini ve hayatı sorgulayan bünyeme iyi gelmedi tabi bu sözler. 


Başladım kara kara düşünmeye. Ben öldüğümde benden nasıl bahsedilir? bahsedilir mi? bir eser bırakabilecek miyim? kime ne hayrım var? kendimden başkası için ne yaptım ki ben? yoksa böcek miyim? 
Yo dostum yoo bunu kabul edemem. Hemen bir şeyler yapmalıyım dedim kendime. Bir eser bırakmalıyım, dünyaya ve insanlığa faydam olmalı ama ne? Kitap yazsam? yeteneğim ve gerekli donanımım yok. Bir keşif belki. Gerçi bana göre keşfedilecek pek bir şey kalmadı artık. Keşfedilmeyenlere de benim aklım yetmez. Haa bazen vallahada benim aklıma geldiydi dediğim çok şey olur misal kendi kendine çorbayı karıştıran tencere. Ama onuda şu karolin denen kadın icat etmiş bile. Bu saatten sonra okuyup doktor falanda olamam ki. Yaşlı ve muhtaçlara yardım? İçim kaldırmaz çok üzülürüm, kendim psikolojik yardıma muhtaç hale gelirim. Maddi destek? o kadar zengin değilim.  Ayıda bit misali bir bütçe ayırsam oda bir işe yaramaz . Sokak hayvanları? Elimden geldiğince olabilir. Offf bir eser bırakmak hayırlı insan olmak ne zormuş. Yapanları çok takdir ettim şimdi. 


İnsan psikolojisi nasıl bir mekanizma yahu. Totosunun yemediği mevzularda nasıl da çıkarımlarda bulunuyor. Hemen aklıma oğlum geldi. Oda benim bir eserim değilmiydi? Eğer ileride onun da çocukları olursa ve çocuklarının çocukları. Al sana bu dünyaya kocaman bir eser. Hem pencerimin önünü babasının malı gibi kullanan güvercinlere de ses etmem ben. Beslerim onları. Tencerenin dibinde kalan patlamamış mısırları ikram ederim onlara. Temizlerim camımın önüne bıraktıkları eserlerini!  Hem çok iyi dert dinlerim ben. Öyle kendimi verir öyle empati kurarım ki, mutlaka aynısı benimde başıma gelir. Kimseye kötülüğüm dokunmaz. Bunlar da önemli bence. 
Aha süperim yahu. İyi ki gelmişim dünyaya. Hem bak şimdi blog yazmaya da başladım. Eserlerimi yazıp yazıp salacağım sonsuz boşluğa daha ne olsun...

14 Şubat 2012

Oğlum doğmadan önce uzun zamandır yazdığım bir bloğum vardı aslında. Fakat annelik bende öyle bir hafıza kaybı etkisi yaptı ki sanki doğduğumdan beri anneymişim de öncesinde hiçbir şey yaşamamışım gibi hissettim ilk zamanlar. Hal böyle olunca bloğumun şifresini de unuttum gitti. Zaman geçip Tuna palazlanmaya başlayınca e hadi tekrar yazmaya başlayayım dediğimde  bloğumu açamadım :) Aslında uğraşsam halledebilirdim bu sorunu ama yepyeni tertemiz bir blog olsun istedim. Eski bloğumda da kullanıcı adım yaz idi (yaz mevsimini çok sevdiğimden).    Tekrar sahalara dönmüş hissiyle başlıyorum hadi bakalım.